Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

16 Kasım 2013 Cumartesi

ERTELENMİŞ BİR NİYET

Neyim var benim neyim
Bir ey'im var bireyim
Biraz oyuncağım var
Bir de tatlım diyenim
Biraz ağlarım bazen
Bazen biraz gülerim
Neyin var diye sorarlar
Bilmem. Neyim var benim
Oyuncaklarım var sahi
Ha bir de kuzum diyenim
Neyim var başka neyim
Ertelenmiş bir niyetim
Bir evim var benim değil
Ortasında sobası yok
Üşüyünce çay içerim
Demlikte çayım var benim
Neyim var lan benim neyim
İç cebimde bilyelerim
Uzaklarda bir yerlerde
Selvi boylu sevdiceğim
Neyin var demeyin artık
Yok bir şeyim yok bir şeyim
Telaşımı mazur görün
Kalıcı değil gidiciyim..

Tesirsiz Parçalar 238..

238.
Bütün yorulmamışlıklarını birden bire ve bir kerede yoruluverir insan. Aniden. Bakkala gidip gelirken mesela. İki ekmek, bir yoğurt ve bir kısa parlıament alıp dönecektir alt tarafı. Alır da. Sonrası geçmeyecek bir yorgunluk işte. Bütün ölememişliklerini tek seferde öleceği gibi, bütün ağlayamadıklarını tek seferde ağladığı gibi, bütün sahip olduklarını tek seferde yitireceği gibi. Yorulmaz insan bazen. Yorulmaz, yorulmaz, yorulmaz. Sonra birden bire yoruluverir. Ekseriyetle bakkala giderken. İki ekmek, bir yoğurt...

Tesirsiz Parçalar 234-237..

234.
Böbrek taşı düşürdüğüm için sıkça Üroloji polikliniğine gittiğim zamanların birinde orta yaşlı, prostat hastası bir abiyle tanışmıştım. Yan yana oturduğumuz banklarda bir türlü gelmek bilmeyen sıramızı beklerken bir yerlerden laf açıldı ve sohbet etmeye başladık. Oradan buradan konuşurken birden bire bir soru sordu bana. "Sence gerçek mutluluk nedir?" Bir süre düşündüm. Sonra aklıma gelen cevapları sıralamaya başladım. Sevdiğin ve çok özlediğin biriyle görüşmek, torunlarınla oyun oynamak, ihtiyacı olan birilerine yardım etmek vs. Velhasıl herkesin aklına gelebilecek şeyleri teker teker söyledim. Gülümseyerek "Yook" dedi. "Eyvallah bunların hepsi güzel şeyler ve haliyle insanı mutlu eder. Lakin hepsinden daha çok mutlu edebilecek şey nedir biliyor musun?" Sanırım bilmiyordum, bir şey söylemeden abiye bakmaya devam ettim. Bir süre sustu ve sonra "İşeyebilmek" dedi. "Çişin geldiği zaman kolayca, canın yanmadan ve bir yerlere takılmadan son damlasına kadar işeyebilmek kadar mutlu eden hiçbir şey yoktur" Gülümsedim. Sonra başka konulara daldık, mevzu geçti gitti. Ama ben o diyaloğu hiç unutmadım. Ne zaman çok mutsuz hissetsem kendimi, bolca su içip sonra çişimin gelmesini beklemeye başladım. Gelir gelmez de gitmeyip tuvalete biraz daha sıkıştırmasını bekledim. Sonra yüzümde minik bir tebessümle tuvaletin yolunu tutup o huzur veren şırıltıyı dinleyerek dedim ki. "Ohh be, işemek mutluluktur.."

235.
Dünya çok kalabalık, ben stepler kadar tenha
Gelirsen biz oluruz, yalnızlıktan kurtulurum
İyi biri değilim ayıkken, sarhoşken idare ederim
Dünyayı dize getiremem, oralet ısmarlayabilirim..

236.
Ally Moriance "Mutluluk kendi varlığının farkında olmamaktır" der, Oktay Rıfat "Mutluluk bir çimendir, bastığın yerde büyür" der, Esteban Hatche "Senden nefret eden insan sayısıyla mutluluğun doğru orantılıdır" der, Cemal Süreya "Mutluluğun kahvaltıyla ilgisi olmalı" der, Ferdi Tayfur "Gitmekte kararlı isen, mutluluklar dilerim"der, Orhan Baba da her zamanki dervişane tavrıyla "Dertler benim, çile benim, mutluluk senin olsun"der. Ben de bi siktirin gidin la başımdan derim!

Not: Orhan Baba hariç, ona demem
Not 2: Ferdi Tayfur da hariç tabi ona hiç demem
Not Son: Tamam la tamam gavurlara derim türklere demem

237.
Ne öğrendik bu hayattan? Hatırlamamak özgürlüktür. Bellek ise özgür olmamıza tahammül edemeyen sinsi bir orospu çocuğu!

6 Kasım 2013 Çarşamba

ÇARESİZ

"Her şey anlamını yitirmiş gibi. İçimde kocaman bir boşluk var ve ben onu hiçbir şeyle dolduramıyorum. Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi."

Başka bir yerde ve zamanda anlatsaydı bunları en azından sesimi çıkarmadan dinler, anlamaya çalışırdım. Ama zamanlama yanlıştı. Çünkü gazete okumuştum. Ve ne zaman gazete okusam bir tür kafayı yemişler ülkesinde yaşadığımızı iliklerime kadar hissederdim. Kötü zamanda gelmişti yanıma. Gazete okumuştum. Engel olamadığım bir öfkeyle, aynı gazetede aynı gün içinde olup biten olaylardan bir buket hazırlayıp dedim ki!

"Çaresiz misin? Hadi ordan. Çaresiz falan değilsin sen. Şımarıksın sadece. Çaresizlik nedir gerçekte biliyor musun? Kimdir biliyor musun aslında çaresiz? 800 lira maaş alıp 300 liralık gaz faturasını ödeyemediği için kendini asan babadır çaresiz. Öpe koklaya askere uğurladığı oğlunun bayrağa sarılı tabutuna sarılıp aklını kaybeden annedir çaresiz. On yaşından beri kendi evinde her gece tecavüze uğrayan ve daha fazla dayanamadığı için evden kaçmaya yeltendiğinin gecesi otogarda 'namus' cinayetine kurban giden kızdır çaresiz. Koca dayağından bunalıp baba evine sığındığında babası ve abileri tarafından çocuklarının gözü önünde öldüresiye dövülen kadındır çaresiz. Torunu yaşında çocuklara titrek elleriyle kağıt mendil satmaya çalışırken kalp krizi geçiren ve bir saat ambulans gelmesini bekledikten sonra ağzı köpürerek ölen seksen yaşındaki dededir çaresiz. Çaresizmiş. Bi siktir git başımdan.

Utandı biraz. Sinirlendi de galiba. Ama pek belli etmedi. Sessizlik oldu bir süre. Sonra dayanamayıp haline, ben bozdum yine sessizliği.

"Oğlum eve gider gitmez Kafka'nın ne kadar kitabı varsa kitaplığında en yakın geri dönüşüm kutusuna at. Ya da benim bundan sonra gazete okumama izin verme!"

KEŞKE

"Keşke bir gemide olsak" dedi. "Nereye gittiğimizi bilmeden denizin sonsuz maviliğinde kaybolsak. Başbaşa.." "Peki gemiyi kim kullanacak? Ne yiyip ne içeceğiz? Bu geminin mazotu hiç mi bitmeyecek?" gibi mantık dışı sorularla kafasını kucalamak istemedim. Gemiye binmekten pek hoşlandığım söylenemezdi, ama gemiye binmemeyi seviyorum da diyemezdim. Bir süre kelime aradım. Sonra 'keşke' dedim. Çok sevdim keşkeyi, Yalan söylemiş olmazsın keşke dediğinde. Söylememiş de olmazsın. Hatta bir şey söylemiş bile olmazsın. Ama söylemişsindir de bir taraftan. Baştan savar bir temenniyle ağır başlı bir istek arasında nazlı nazlı salınan sihirli bir sözcük gibiydi keşke. "Sikeyim gemisini, gel şurada birer oralet içip hiç konuşmadan gelip geçen insanlara bakalım" dedim sonra. Demez olaydım. Benimle hayal kurulmazmış. O an karar verdim, artık keşkeden başka laf etmeyecektim. "Ben gidiyorum" dedi. "Keşke" dedim. Kalsaydı yine keşke diyecektim. Anlamlı olup olmaması umurumda değildi. Çünkü anlamıştım, karşımızdaki insanlar, hatta en sevgililerimiz bile hayallerine yancı arıyorlardı sadece. Gemide de oralet içebiliriz deyip kalbimi fethedebilirdi isteseydi. Aklına bile gelmedi. Gelseydi. Keşke..