Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Kasım 2011 Pazar

Tesirsiz Parçalar 86-88..

86.
Çok zaman geçti ardından olup bitenlerin
veremem hesabını battım komple günaha
düşünürken seni histerime katık ederek
tükettiğim içkinin haddi hesabı yok
ağladım çok sigaramı söndürdü gözyaşlarım
göz göre göre göz yumdun sesin bile çıkmadı
terk etmek görkemine yakışır bir gerekçeyle
yalandan da olsa anlamlandırmalı
Sevgilim saçma sapan bir gerekçeyle
Saçma sapan bir gerekçeyle terk ettin sen beni
Terk etmek geride karışıklık bırakmamalı..

Ah ne varsa beraber sevmeye yetişemediğimiz
Yokluğunda hepsini birer birer seviyorum
Sararmış yapraklar yavru kediler evsiz çocuklar falan
Bir sürü şey var daha ne olur beni konuşturma
Gitmek dediğin nevi şahsına münhasır olmalı
Olmaz böyle yokluğunda avurtlarım acıyor
Acı ya da anla ya da ağla ya da ağlama
Ağlamak gıyabında bir tek bana yakışıyor..

Aklım ermiyor kendime ne desem bir şeyler eksik
nerde akşam orda sabah sorma içim kan ağlıyor
Sevgilim sana dair şeyler var götürmediğin
sırası geldikçe hepsi ayrı ayrı can yakıyor
Ağrımı anneme anlatıyorum son çare
Annem romatizmasından başka hiçbir şeyi dinlemiyor..

87.
Yalnızlığa tahammülsüzlüğü o zamanlardan miras kalmış olmalı. Onlarla beraber olabilmek pahasına içini acıtan her şeye ses çıkarmadan katlanıyordu. Tabiat ve eşya da o zamanlardan oyun oynamaya başlamıştı onunla. Mevsimine göre giyinmek diye bir şey vardı mesela ama o hiçbir zaman bunu becerememişti (hala da beceremiyor ya ) Yağmur altında giydiği incecik penyeler ya da otuz derecede giydiği uzun kollu hırkalarla alay konusu olmaktan kurtulamıyordu. Neden en azından hırkayı çıkarmak aklına gelmiyordu? Belki de geliyordu da mahsustan böyle yapıyordu. Bilinçaltı denilen bir şey vardı -tabi o zamanlar onun bundan haberi yoktu- ve o mekanizma ona böyle şeyler yaptırıyordu. Aykırı ol! Böyle yaparsan seninle ilgilenirler. İlgisizliğe, bir kenarda unutulmaya tahammülsüzlüğü de o zamanlardan başlamış olmalı. -Hava sıcaksa hırka soğuksa ince penye giymelisin böylece istemediğin kadar ilgilenirler seninle- Onunla alay etmelerini, yok saymalarına yeğliyordu belki de. Her şeyiyle o kadar sıradandı ki dikkat çekmek için fazla bir şansı olduğu da söylenemezdi haliyle. Ne sıra dışı fikirleriyle arkadaşlarını peşinden sürükleyecek lider ruha sahipti, ne ilgi çekecek kadar yakışıklıydı ne de arkadaşlarını gazoz ya da simitle bağlayacak kadar zengin. Herkesten kötü top oynuyor, herkesten yavaş koşuyor, kendisinden daha küçük çocukların tırmandığı ağaçlara tırmanamıyor ve aklınıza gelebilecek her şeyden ölümüne korkuyordu. Henüz hiçbir şey kaybetmemişti ama ileride kaybedecekleri içine doğmuş gibi anlamsızca tutunmaya çalışıyor, omurgasız bir hayvan gibi oradan oraya sürünerek ve kendisinde olmayan tüm bu çocuk becerikliliklerini görmezden gelerek aralarına karışmaya uğraşıyordu. Okul denen ucube hayatına girene kadar olanca saflığıyla sürdürdü bu çocukluk oyunlarını ve derken günün birinde babası elinden tutup onu oraya götürdü..

88.
Hayatım boyunca gıpta ettiğim hatta sinir olacak kadar kıskandığım tek varlık Ayı’dır. Ayı ayı evet, bildiğin ayı. Kafalarına göre yatıp bir mevsim boyunca uyuyabildiklerini bilmek asabımı bozuyor. Dünyada bundan daha konforlu bir şey olabilir mi acaba? Düşünsenize Aralık gibi uykuya dalıp Mart sonuna doğru uyandığınızı. Ayı olsaydım keşke. Gerçi sağdan soldan sık sık ayı olduğuma dair laflar duyarım ama mecazen değil gerçekten kürklü pençeli bir ayı olmayı çok isterdim..

22 Kasım 2011 Salı

Tesirsiz Parçalar 83-85..

83.
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için der üç silahşörler. Bense henüz altı yaşındayken top oynamaya çalıştığım çocuk kalabalığının suratına haykırdım yaşam mottomu. Hala da her zaman, her yerde, herkese aynı şeyi söylüyorum. Hepiniz birsiniz ben tekim..

84.
Bütün hayatı boyunca çalıştı babam. Bizleri okutabilmek, bitmek bilmeyen saçma sapan isteklerimizi karşılayabilmek için sabahtan akşama kadar otuz yıldan fazla çalıştı. Hayat bana sokaklarda orantısız güç uygularken ve ne zaman kimin elinde patlayacağı belli olmayan serseri bir mayın gibi ortalıkta dolaşıp dururken ben, annemin saçlarının yarısı cam kenarına büzülüp gecenin bir yarısı eve dönmemi beklerken ağardı. Elli bir yaşında annem ama en az yetmiş yaşında gibi gösteriyor. Babam desen ona keza. Ve ben bu yaşıma kadar belki de bir hiç uğruna ziyan ettikleri ömürlerinin küçük bir tesellisi sayılabilecek, onların gurur duyabileceği hiçbir şey yapamadım. İlk fırsatta kaçtım yanlarından, anlatması bile yıllar sürebilecek türlü türlü saçmalıklardan sonra da son çare tekrar yanlarına sığındım. Biraz daha buruşmuştu derileri, saçları neredeyse tamamen ağarmış, dişleri dökülmüş. Ama bebekliğimden beri bana bakarken ışıl ışıl olduklarının farkında olduğum gözlerindeki parıltı bıraktığım gibi duruyordu işte. Ve benim için en acı olan da buydu galiba. Umutlarını kesmiş olmalarını ne kadar da isterdim oysa. İsterdim ki bütün dünya gibi onlar da benim adam olamayacağımı fark etmiş olsunlar. Bana dair ya da benimle ilgili hayaller kurmaktan vazgeçsinler isterdim. Defol git demelerini isterdim, nerede kaybettiysen hayatının ışıltısını orada iyileştir yaralı ruhunu. Demediler. Tek bir kötü söz çıkmadı ağızlarından. Ne ben değişebilirdim oysa ne de onlar gurur duyabilecekleri bir çocuğa sahip olabilirlerdi. Yine de seslerini çıkarmadılar. Babam usulca seccadesine akıttı herkesten gizlediği gözyaşlarını annem de artık tamamen bembeyaz olan saçlarını taramaktan bile vazgeçip ‘oğlum’ dedi sadece ‘Aç mısın? Isıtayım mı yemeği?’

85.
Şu an Yakutistan’da, Norfolk Adası’nda, Kuzey Osetya’da ve Ningxia Huizu Özerk Bölgesi’nde yaşayan bir sürü insan bizim varlığımızdan haberdar bile değil. Şu an Gagavuzya’da ve İngiliz Virgin Adaları’nda sevişen çiftler vardır kuvvetle muhtemel. Tam şu anda Güney Georgia ve Güney Sandwich Adalar’ında ağlayan çocuklar, Zhuang Özerk Bölgesi’nde ve Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde gülen çocuklar, Udmurtya ve Fransız Polinezyası’nda ne yaptığını bilmeden dolaşan çocuklar vardır. Karakalpakistan’da bir genç kız terk edilmeyi gururuna yediremediği için intihar etmek üzere olabilir şu an. Tam olarak şu an Koryak Özerk Bölgesi’nin saçma sapan boşluğunun ortasında kör bir dilenci siftah yapamamanın hüznünü yaşarken bir taraftan da akşam ne yiyeceğinin muhasebesini yapıyor olabilir.. Dünya sandığımızdan çok daha büyük ya da biz düşündüğümüzden çok daha küçüğüz ya da her ikisi birden bilemedim şimdi. Bildiğim tek şey, kendimizi gereğinden fazla önemsememizin ve dünyayı kendi zavallı çapımızdan ibaret sanmamızın zavallı bir halüsinasyondan başka bir şey olmadığıdır hepsi bu..
Çağrı Ener Dinleyici abime sevgilerimle..

13 Kasım 2011 Pazar

Tesirsiz Parçalar 79-82..

79.
Begonyalara altı ay su vermesen de ölmezler. Katkısız ananas suyu güneş altında iki sene bozulmadan kalabilir. Leoparlar ve Jaguarlar elli yılda bir törenle sevişirler ve bu sevişmeden Jeopar adı verilen yavrular doğar. Bir rakı şişesinin kapağını Ay'da açarsan içindeki alkol sonsuza kadar uçmaz. İnsanlar zamanla değişir ve ben görüp görebileceğin en büyük yalancıyım. Söylediklerimi boşver konuşamadıklarımı ciddiye al. Yanında huzur içinde susabileceğim bir insan bulabilmek için kenar mahalle kahvelerinde çok on iki sekiz nöbeti tuttum ben. Beni affetme. Anlama da. Hayatımın özeti düzeltilemeyecek kadar vahim bir anlatım bozukluğu. Beni daha fazla konuşturma. Ben susayım, sen ağla.. Gusül abdesti alabileceğim kadar gözyaşı biriktir benim için. Sonra beraberce çayıma siyanür karıştıralım. Önce göm beni, sonra anla..

80.
Hayatım boyunca beni en çok etkileyen cümle.. Başı sonu önemli olmayan bir şiirin orta yerinde çıldırmış bir hançer gibi her hatırladığımda içimi delik deşik eden tek bir cümle..
" Diş değil tırnak değil bir mendil niye kanar? "

81.
Olup biten her şeye rağmen bir yerden sonra normalleşip aranıza karışabilir, sizlerden biri olabilirdim. Zayıf iradem ben istemesem bile beni o noktaya fırlatırdı kuvvetle muhtemel. O iki adamla karşılaşmasaydım tabi. L.F.Celine ve T.Bernhard insan ırkı ile ilgili son güven kırıntılarıma da tecavüz edip, yazdıkları her satırla beynime şunları kazıdılar.. " İnsan mı? Hadi oradan. Başkaları cehennemdir.."

82.
İnsan ara vermeden en fazla yirmi saniye gülebilen ve yine ara vermeden saatlerce ağlayabilen bir hayvandır. Doğduğumuzda ilk yaptığımız işin ağlamak olmasının bir anlamı olmalı. 'Oku' diye başlar Kuran ve 'Önce kelime vardı' diye başlar Yuhanna'ya göre İncil. Eğer bir ahir zaman peygamberi olsaydım ve yeni bir din yaymak için kullansaydım sözükleri 'ağla' diye başlardım. Ağla.. Ağla çünkü ağlamadan anlayamazsın..

12 Kasım 2011 Cumartesi

Tesirsiz Parçalar 78..

78.

Ah nasıl da uzağımda yakın olması gerekenler
Üç beş nöbeti sonrası yorgundum feci sen yoktun
Vardiyası başlamıştı tekstil işçisi kadınların
Üçüncü sınıf saatlerin kıytırık alarmlarıyla
Birinci sınıf rüyalardan uyanan el kadar kadınlar
Serde eski solculuk var bir an üzülür gibi oldum
Sonra sen aklıma geldin sahi nasıl da yoktun
Bana ne ulan dedim bana ne bütün bunlardan
Sahile atacak oldum sahipsiz bedenimi
Yarı yolda fark ettim bu şehirde deniz yoktu
Akmalara üşenen saçma sapan bir ırmağın
Yosunlarından utanan gölgesine sığındım
Üç beş nöbetinden çıkmıştım feci yorgundum sen yoktun
İşe giden kadınlar umurumda değildi
Birden başlayan yağmura ağız dolusu küfrettim
Bozuk bir plak gibiydim aynı şeyi sayıklayan
Geçtim bütün heveslerden bir senden vazgeçmedim..

9 Kasım 2011 Çarşamba

Tesirsiz Parçalar 77..

77.

Başkalarının hayatını yaşıyoruz hepimiz. Ama en çok kendimize öfkeleniyoruz. İçiçe geçmiş hayatlar. Başkası dediğim, bizim dışımızdaki herkes. Otuz yıldan fazla yaşadım ne anlayabildim kendimi ne ayarlayabildim. Kendim dediğim gerçekte kim ondan bile emin değilim. Bazen çok önemli olduğum hissine kapılıyorum ama bir süre sonra bütün uzuvlarımla bu hisse gülüyorum. Dünyanın en önemli adamı bile olsam otobüse biniyorum mesela. Ve o an o otobüsün şoföründen daha önemli hiçbir şey olmuyor. Kafası bozulsa adamın kırsa direksiyonu karşıdan gelen tırın üzerine, sıçtık. Sistemin bize çaktığı alışkanlıklar beynimizi uyuşturuyor. Her zaman sigara aldığım mahalle bakkalına gidip sigara istediğimde ve kalmadı abi lafını duyduğumda panik oluyorum mesela. Ne yapacağımı ne içeceğimi şaşırıyorum. Az önce satırlarıyla dünyaya meydan okuyan ben, istediği sigara kalmayınca ne yapacağını şaşırıp melül melül bakkalın gözlerine bakan zavallı bir böceğe dönüşüyorum. Şundan vereyim abi diyor bakkal, hay yaşa diyorum. Ver, hangisinden verirsen ver, benim adıma sen karar ver ben işin içinden çıkamıyorum. O an acıyıp bana başka sigara önermese boynumu büküp saatlerce sigara rafına bakabilirim. Evet saatlerce bakarım ve yine de işin içinden çıkamam. Ruh sağlığım bakkalın insiyatif kullanmasına bağlı, bedeni varlığımın devamlılığı otobüs şoförünün sağduyusuna. Lokantaya gittiğimde menüyü elime alır almaz terlemeye başlıyorum mesela, yalvaran gözlerle beni kurtaracak bir garson bekliyorum. Menüyü okumaktan nefret ediyorum, garson yemekleri saydıkça rahatlıyorum. Şundan vereyim abi diyor, ver diyorum, pilav da veriyorum yanına, ver abi, cacık tatlı.. Lokantada satılan her şeyi teklif etse karşı koyacak gücüm yok, Yeter ki karar verdiniz mi beyefendi diye menüyü incelememi bekleyen hırt bir garson olmasın. Barmen çok içtin abi yeter diyene kadar içmeyi kesemiyorum. Çok içmek nasıl olur kendi kendime anlayamıyorum ben. Bir bardak daha diyorum, abi yeter çok içtin diyor, peki diyerek kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıp evin yolunu tutuyorum.. İçlik ve patik giymem gereken zamana annem karar veriyor, evde ne zaman çay içebileceğime kız kardeşim. Otobüs şoförü ve bakkal ve garson ve barmen ve annem ve kardeşim. Allahım nasıl da kalabalığım?

8 Kasım 2011 Salı

Mütereddit Şiir..

Layıksan da bilemem uzağındayım ben sevmelerin
Peronlar dolusu küfürüm battım tepeden tırnağa
Kimde neyi kınadıysam dolaşıp beni buldu
İkimiz bir hatayız sevişmesek iyi mi ne
Belki bir tür fanteziyim gerçekte ağır aksağım
Bende iyi olan her şey bir tür halüsinasyon
Uzaklaş kurtar kendini sonrası dramatizasyon..

Ağaran her tel saçım bin saçmalık bin hata
Gel sen günaha girme orta yerde buluşalım
Benden eksik kalan yerde kırlangıçlar birikir
Susuz kedilere su ver yazın her yer kerbela
Adımla müsemmayım kerbelayı iyi bilirim
Sen bilmezsin ben hayatta en çok Ali’ye üzülürüm
Sen benimle ağlamazsın duyarlılıklarımız farklı
Gel sen benimle uğraşma bütün uğraşılar üzülür..

Şimdilik sakinim ama her şey değişebilir
Yeryüzüymüş gökyüzüymüş reddetmem bir ana bakar
Annemden beridir kimse bakmadı senin gibi
Bakma artık bakma öyle sana bakmalarıma
Sana böyle bakmalarım çok anlama gelebilir
Ali’nin alnına çalınan kılıcım belki de ben
Ali aslında olumlu olumsuz bir sürü anlama gelir..