Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Temmuz 2010 Cuma

Hayat gerçekten garip.

Hayat gerçekten garip. Biz de en az hayat kadar.. Sıradan, kıpırtısız geçen birgün bile kendi içinde öyle çok çelişiyor ki. Dokuz gibi uyandım sabah. Kahvaltı yapmadan çıktım evden her zamanki gibi. Mahalle kahvesine gittim ve yaş ortalaması elli olan bir masada saatlerce okey oynadım. Bir ara hayat kırmızı yediliden ibaretti. Son eldi, kırk sayı kadar gerideydim ve kırmızı yedili okeydi. Tek taşa kalmıştım ara taşıydı beklediğim taş (sarı altılı) ve ikisi de çıkmıştı. Sadece kırmızı yediliye açabilecektim ama gelmedi. Üç oyun üst üste kaybedip çıktım kahveden. Saat üçe geliyordu cafeye gittim kitap okumak için. Yusuf Atılgan'ın aylak adamı bilmem kaçıncı kez elimdeydi. Bir ara tuvalete kalktım döndüğümde garson kızın göz ucuyla kitabı incelediğini farkettim ve sesimi çıkarmadan izledim bir süre. Sonra masama döndüm kız özür diledi ben de önemli olmadığını Yusuf Atılgan'ı tanıyıp tanımadığını sordum. Okumadığını ama çok duyduğunu söyledi. İsterse bitirince verebileceğimi söyledim, biter mi bugün dedi, gülümsedim. Daha önce bilmem kaç kere okuduğumu söylemedim tabi. Biter dedim, ince zaten. Okumaya başladım açık limonlu çay getirdi bu arada ve adisyona yazmadı. Jeste jestle karşılık vermek istedi galiba. Ya da yazmayı unuttu bilemedim şimdi. Neyse bitirdim kitabı verdim teşekkür etti ve bana Battaile okuyup okumadığımı sordu. Küçük bir şok yaşadım. Eskişehir'de benden başka okuyan olmadığını zannederdim hep birinin ondan bahsetmesi çok şaşırttı beni. Okudum dedim heyecanla sen okudun mu? Hayır dedi, okumadım ama bir dergide okumuştum onun kötülük tasnifi Yusuf Atılgan'ı çok etkilemiş. Öyle hoşuma gitti ki.. Galiba insanlardan umudumu kesmek için biraz aceleci davranıyorum umulmadık yerlerde yaşam belirtileri çıkıyor böyle karşıma. Vedalaşıp ayrıldıktan sonra Ömür'ün yanına gittim. Şehirdeki en eski arkadaşım.. Dünya tatlısı kızıyla oynadık biraz. Sonra eşinden de izin alıp Bomantiye gittik. En son ..... ile gitmiştik oraya ve kısa bir süre sonra da görüşmemeye başlamıştık. Önünden geçerken bile içim titriyordu düne kadar ama öyle gidiverdik işte birden. Nasıl olduğunu bile anlamadım. Başta burulur gibi oldum ama müzikle birlikte dağıldı burukluğum. Zannettiğim kadar kötü hissetmedim kendimi, evet orada hiç özlemediğim kadar özlediğimi farkettim ama bunun da sevdaya dahil olduğunu düşünüp orada geçirdiğimiz o bir kaç güzel saati gülümseyerek hatırladım. Sonra benden konuşmaya başladık On beş yıllık arkadaşım o kadar şaşırttı ki beni.. Kırk yıllık bir psikiyatrist gibi benimle ilgili analitik çözümlemeler yapmaya başladı. Ve söylediği her şeyde haklıydı. Kendimi çok karmaşık zannederdim, oysa beş on dakika içinde asıl sorunun ne olduğunu seriverdi önüme. Araya şarkılar girdi sonra, ne dert kalır ne hüzün dedik doymadım sana ağlarım dedik v.s. Kemancı abi "o" nu sordu. Hoca dedi geçen bir kızla gelmiştin nerede gibi bir şeyler söyledi. Genelde kardeşimle gittiğim için oraya yanımdaki kız onun da dikkatini çekmiş sanırım. Evde dedim, yok artık o diyemedim.. Ona içlendim biraz sonra Ömür yine bana döndü. Yanlış yaptığımdan hayatımı kendi kendime karmaşıklaştırdığımdan, insanları kendimden uzaklaştırmak için elimden geleni yaptığımıdan falan bahsetti. Yine haklıydı. Benim gerizekalı arkadaşım belki de hayatı boyunca bu kadar uzun saat haklı olmamıştı hiç. Evet bu akşam ne söylediyse haklıydı.. Sonra kahvelerimizi içtik ve kalktık. Bebeği(melis)ve eşini aldık önce evden. Biraz daha Melisle oynadım ve bir kez daha çocuk duyarlılığına hayran olup eve geldim. Yeterince içmedim sanırım gözüm parkta. Bayi kapanmadan bir şişe şarap alıp parka gitmek niyetindeyim.. Bakalım.. Neyse, öyle işte hayat gerçekten garip.. Nasıl olacak bilmiyorum .. Bakalım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder